İçeriğe geç

Nazar kimin ?

Nazar Kimin? Gözden Kalbe Uzanan Toplumsal Bir Bakış

Bir gün aynaya baktığında, “acaba bana nazar mı değdi?” diye düşünenlerden misin? Belki de sadece saçın iyi günündedir, belki de yorgunsundur. Ama biz, bu “nazar” meselesini öyle derinleştirdik ki, artık gözle değil, kalple konuşur hale geldik. “Nazar kimin?” sorusu, aslında sadece bir inanç sorusu değil; toplumsal cinsiyet, empati, güç ve görünürlük arasındaki ilişkileri anlamak için harika bir başlangıç noktası.

Bu yazıda, nazarın “göz”le başladığı ama “toplum”la biçimlendiği o karmaşık dünyaya birlikte bakacağız. Çünkü bazen bir bakış sadece bir bakış değildir.

Nazar: Kültürden öte, bir toplumsal aynadır

“Nazar değmesin” cümlesi, Türkçe’nin en sık kurulan temennilerinden biri. Ama bu temenninin ardında sadece batıl inanç yok — aynı zamanda toplumsal bir refleks, kültürel bir kontrol mekanizması var.

Bir kadının güzelliği, başarısı veya mutluluğu nazara gelir diye saklanır. Bir erkeğin gücü, kazancı veya konumu ise nazar değmesin diye övülür. İlginçtir değil mi? Aynı nazar, iki cinsiyet için iki farklı hikâye anlatır.

Kadınlar için nazar çoğu zaman “fazla dikkat çekmenin bedeli” gibi algılanır. Erkekler içinse “elde edilen başarının kutsanması” anlamına gelir.

Bu fark, toplumun gözünde kadın görünürlüğünün ne kadar sınırlandırıldığını, erkek görünürlüğününse ne kadar normalleştirildiğini açıkça gösterir.

Kadınların nazarla imtihanı: görünürlük, yargı ve empati

Kadınların hayatında nazar, çoğu zaman “empatiyle karışık bir uyarı”dır.

Yeni bir işe başlamıştır: “Aman kızım, kimseye söyleme, nazar olur.”

Güzel bir fotoğraf paylaşmıştır: “Ay maşallah, nazar değmesin.”

Mutlu bir ilişki içindedir: “Çok belli etme, göz değmesin.”

Her cümlede bir koruma isteği vardır, ama aynı zamanda bir sınır koyma da gizlidir. Kadının mutluluğu, güzelliği, başarısı “fazla görünür” olduğunda, toplum onu koruma bahanesiyle görünmez kılmaya çalışır.

Bu, nazarın kadına nasıl bir sosyolojik yük bindirdiğini gösterir: “Mutlu ol ama fazla gösterme.”

Kadınlar genellikle empatiyle yaklaşır; “bana bakmasınlar, kötü göz değmesin” derken, aslında toplumsal onay mekanizmasını içselleştirirler. Nazar burada bir güvenlik duvarıdır, ama aynı zamanda duygusal bir zırh.

Erkeklerin nazar perspektifi: analiz, strateji ve koruma refleksi

Erkekler için nazar daha çok “sistemdeki bir aksaklık” gibidir: çözülmesi gereken bir problem, engellenmesi gereken bir risk.

Bir erkek, “nazar değdi” dediğinde genellikle bir denge bozulmuştur — bir proje aksar, bir araba çizilir, bir plan suya düşer.

Yani nazar, metafizikten çok “kontrol edilemeyen dış etken” kategorisindedir.

Bu, erkeklerin daha analitik yaklaşımını yansıtır: “Bunu önlemek için ne yapabilirim?” sorusu devrededir.

Bir mühendis gibi düşünür, çözüm üretir: kurşun döktürür, dua okur, mavi boncuk takar.

Kadınlar “nazarı hissetmekle” meşgulken, erkekler “nazarı yönetmeye” çalışır.

İki yaklaşım da toplumsal olarak öğretilmiştir. Kadına “korunmayı” öğretirler; erkeğe “korumayı.”

Nazarın toplumsal cinsiyetle buluştuğu yer: görünürlük adaleti

“Nazar kimin?” sorusunun cevabı aslında çok basit: Görünür olana.

Toplumda kim görünürse, nazar da oraya yönelir.

Fakat bu görünürlük adil değildir.

Kadın görünür olunca “tehlikeli”, erkek görünür olunca “başarılı” sayılır.

Bu da nazarı, sadece bir inanç değil, aynı zamanda bir görünürlük politikası haline getirir.

Daha derin bir düzeyde bakarsak, “nazar” kelimesi Arapça’da “bakmak” anlamına gelir.

Yani mesele aslında kimin baktığı değil, kimin bakışının meşru sayıldığıdır.

Erkek bakışı toplumsal norm olarak kabul edilir; kadın bakışı ise çoğu zaman sorgulanır.

Dolayısıyla “nazar kimin?” sorusu, “bakış kimin elinde?” sorusuyla da iç içedir.

Nazar ve sosyal adalet: görünürlüğün paylaşılması

Toplumsal adalet, sadece gelir ya da hak eşitliğiyle ilgili değildir; görülme hakkı da bir adalet meselesidir.

Bir toplumda herkesin hikâyesi, başarısı, sevinci aynı özgürlükle paylaşılabiliyorsa; nazar artık korkulacak değil, kutlanacak bir bakış olur.

Bir kadının sahneye çıktığında “çok konuştu” denmemesi, bir erkeğin duygusallığının “zayıflık” sayılmaması gerek.

Çünkü nazar, farklılıkları bastırmak için değil, çeşitliliği fark etmek için var olmalı.

Bu noktada çeşitlilik, sadece cinsiyet değil; ırk, sınıf, inanç, beden tipi, yönelim gibi tüm farklılıkların güvenle görünür olabilmesidir.

Belki de nazar boncuğunu taşımanın en anlamlı yolu, birbirimizi kıskanmadan, korkmadan “maşallah” diyebilmekten geçer.

Sonuç: Nazar kimin? Hepimizin.

Nazar, aslında hepimizin içinde yaşayan bir “bakış enerjisi.”

Kimi kıskanır, kimi hayran olur, kimi sadece fark eder.

Ama en önemlisi, bu bakışı dönüştürebilmek.

Bir kadının parlamasına izin vermek, bir erkeğin duygusunu yadırgamamak, bir çocuğun başarısını abartmadan sevindirmek…

İşte gerçek nazar koruması budur.

Peki sen ne düşünüyorsun?

Nazar, seni koruyan bir inanç mı, yoksa seni sınırlayan bir kültür mü?

Yorumlarda buluşalım; belki de birlikte bu “bakışı” biraz daha adil hale getirebiliriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
prop money